Ülkemizde cemaatler yüzyıllardır varolan bir olgu. Cumhuriyetin ilk 60 yılında yasaklandıkları için ciddi bir darbe yediler gibi görünse de bu durum sanılanın aksine cemaatlere ve özellikleri liderlerine yaradı. Çünkü yapılan baskılar cemaatlere bir çeşit istihbarat örgütü gibi gizlenmeyi ve takiyye yapmayı prensip haline getirdi. Cemaat liderleri bu baskıları bahane ederek müntesiplerini istedikleri herşeyi yapmaya ikna etti.
Örneğin Gülen cemaati müridi olan çocuklara daha 12-13 yaşlarında kendilerini gizlemek adına kod adı verdiği ve bu çocukların çalıntı sınav soruları ile askeri akademilere girdikleri ortaya çıktı. İşte bu anormalliklere ve günahlara ruhsat veren sistem içerisinde yetişen subaylar 15-Temmuz’u gerçekleştirdi. Mesela telsiz görüşmelerinde bir pilot yarbay 900 kg ağırlığındaki patlayıcıyı Polis Özel Harekat yerleşkesine atıp 45 polisi şehit eden diğer F-16 pilotuna “elinize sağlık” diyebildi.
Diğer bir örnek te Adnan Hoca cemaati. TV’de yarı çıplak kadınlarla göbek atan mehdi iddiasındaki bu ahlaksız adamın ve ona inanan müritlerinin, ancak polis içeri alınca ne menem işlere karıştığı, ne kadar servetleri olduğu, nasıl bir şantaj yuvası oldukları ortaya çıktı.
Tabii ki Türkiye’deki bütün cemaatler böyle değil. İçlerinden Türkiye’nin beyni, vicdanı, aklı, adalet dağıtanı, yöneticisi olan birçok dürüst, namuslu ve dindar insanlar yetişen bir sürü cemaat var.
Ama bu kötü örnekler varken biz hiçbir cemaate mensup olmayan çoğunluğun bu yapılardan emin olabilmesi için cemaatlerin şeffaf olması gerekiyor. Cemaatler hesap verir olmalı, üyeleri kayıtlı olmalı, bağış yapanlara makbuz verilmeli, kasasına giren-çıkan tüm paranın hesabını verebilmeli, mal varlıkları ve gelir-gider tabloları internette yayınlanmalı. Ancak bu şekilde töhmet altında kalmaktan kurtulabilirler. Aksi takdirde yeni baskınların, yeni tutuklamaların olması sürpriz olmayacaktır.
17-07-2018
