Son günlerde döviz, altın ve gümüş fiyatları yeniden zıpladı ve vatandaşlarımız hemen bunlara yöneldi. Kapalıçarşı’daki bir kuyumcunun önünde çeyrek altın sırasında bekleyen onlarca insan gördüm. Her ne kadar Amerikan Doları ve Euro fiyatları da artmış olsa dahi, vatandaşın altın ve gümüşe yönelmesi enteresan. Salgın nedeniyle yavaşlayan ekonomilerden ötürü neticede birer kağıt parçası olan dövize güven azalmış görünüyor. Herkes birikimini en güvenli bulduğu yatırım aracında park etmek istiyor. Binlerce yıldır en güvenilir yatırım aracı olma geleneğini sürdüren altın ve gümüş ise park alanı olmuşa benziyor.

Globalleşen dünyada her ülke başka ülkelere bağımlıdır. Dışa bağımlılığı az olan ülkeler hem güçlü hem de istikrarlı olurken, dışa bağımlılığı fazla olanlar için kırılgan ekonomi ve dalgalı döviz kaçınılmaz oluyor. Bunu önlemenin yolu kendi malını üretip dışarıya satmak ve sattığın kadar mal almaktır. Bu yüzden Türkiye en büyük ithal kalemlerinin ülkemizde üretim şartlarını araştırmalı, geliştirmeli, müteşebbisleri teşvik etmeli ve nihayetinde üretmelidir.

Türkiye’nin en büyük ithal kalemleri şöyle sıralanabilir:

  1. Kimya ve ilaç sanayi: Petro kimya ürünleri, polimerler, amino bileşenler, nano-teknolojik ürünler, ilaç, serum ve aşılar.
  2. Yarı iletken ve elektronik: Robotik, yeni nesil bataryalar, enerji depolama sistemleri, 5G haberleşme ürünleri.
  3. Makine ve techizat: Sanayi robotları, takım tezgahları, iş ve tarım makinaları, medikal ve biomedikal cihazlar.
  4. Motorlu kara taşıtları: Elektrikli araç motorları, yakıt pilleri, mobil uygulamalar.
  5. Gıda sanayi: Organik gıdalar, enzimler, aramotikler, süt proteinleri, nişasta türevleri.

Görüldüğü üzere Türkiye’nin ithalatı orta-yüksek ve yüksek teknoloji ürünlerden oluşuyor. İhracatımız ise daha çok orta-düşük ve düşük teknoloji ürünlerden oluşuyor. Yani yüksek teknoloji pahalı ürün (örneğin İPhone) alıp, düşük veya sıfır teknoloji ürün (örneğin fındık) satıyoruz. Her ne kadar silah sanayi gibi yüksek teknoloji ihraç kalemleri göğsümüzü kabartsa da henüz istenilen seviye, kalibre ve çeşitlilikte değil.

Döviz ve kıymetli maden fiyatlarındaki artışı önlemek için TL’ye güveni arttırmak lazım. Bunun için de döviz ihtiyacımızı azaltmamız gerekiyor ki bu ithalatın azalması, yerli malı üretiminin ve tüketiminin artması ile mümkün. Şunlar yapılabilir:

  • Yerli üretimi olan ithal mallara ek gümrük vergileri ve kota koyarak hem yerli ürün fiyatlarını cazip hale getirmek hem de devlete ek gelir getirmek. Ama ek vergiler ve kota kaçakçılığa kapı açacak kadar yüksek olmamalı.
  • İthal mallara muadil kaliteli ve uygun fiyatlı yerli alternatifler üretmek. Örneğin zincir marketlerde çok satan bazı ürünlerin hem popüler markalısını hem de o marketin kendi markasını görürsünüz. Marketin kendi ürünü %20-30 daha ucuzdur ve bazen popüler ürün kadar da kalitelidir.
  • Yurt çapında kampanyalar düzenleyerek vatandaşlarımızı yerli ürünleri tercih etmeye teşvik etmek. Tasarruf etmeyi unutan, gösteriş için kazandığından fazlasını harcayan ve kredi kartı borcu içinde yüzen insanımız için faydalı olacaktır.

Hükümet bu mali olarak sıkıntılı günlerden çıkmak adına birçok tedbir aldı ve almaya devam ediyor. Kesin ve uzun soluklu başarı için vatandaşların da katkı vermesi şart. Biz gurbetçiler de Türkiye’de yatırımlar yaparak bu mücadeleye katkı vermeliyiz. Çünkü çözüm tek başına hükümetin çözebileceği kadar kolay değil ve sabır istiyor.

Please follow and like us:

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

error

Enjoy this blog? Please spread the word :)

  • Follow by Email
  • Facebook
  • Twitter