Hasta olduğumu öğrendiğimden beri virüsü nereden kaptığımı bulmaya çalıştım. Halbuki dışarıdayken hep maskeliydim. Bir markette alışveriş yaparken dokunduğum bişeyden kaptığımı tahmin ediyordum. Yanılmışım.

13-Haziran’da Diyanet Amerika Merkezi’nin Florida temsilcisi olarak hayırsever bir Türk hanımın bağışlamak istediği evi yerinde görmek için Florida’daki bir şehire gitmiştik. Evde sıkıldıkları için eşimi ve çocukları da yanımda götürmüştüm. O şehirdeki bir arkadaşımla evin önünde buluştuk, incelememizi yaptık ve ayrıldık. Akşam aynı arkadaşım ve eşi ile birlikte bir Türk restoranında buluşup yemek yedik. Yemeğin ardından onlar evlerine biz de Miami’ye döndük.

16-Haziran günü bende koronavirüs hastalık belirtileri olan halsizlik ve ateş başladı. 19-Haziran’da artık ateşim düşsede tedbir amacıyla test oldum. Test neticemin pozitif olduğunu ise ancak 29-Haziran’da öğrendim. Hemen dostlarıma duyurdum ki onlar da test olsunlar ve yakınımda bulunanlar kendilerini karantinaya alsınlar.

1-Temmuz’da bir arkadaşım aradı ve hakkımı ona helale etmemi çünkü virüsü onun bana bulaştırmış olabileceğini söyledi. O arkadaşım yukarıda bahsettiğim kişi. Restoranda maskelerimizi çıkarmıştık ve muhtemelen orada bulaştı virüs. Arkadaşım yemekten sonra eve gittiğinde hastalanmış, ateş ve halsizlik başlamış. Öncesinde hiçbir belirti yokmuş. Acile gitmiş, test olmuş ve 19-Haziran’da pozitif olduğu haberini almış. Bana haber vermeyi düşünmemiş ta ki ben 29-Haziran’da Facebook üzerinden duyurana dek.

Keşke bana hasta olduğu gün haber verseydi. Öyle yapsaydı çok daha dikkatli olur, kendimi hemen karantinaya alır ve başkalarına virüsü geçirmezdim. Ama iyi niyetinden emin olduğum ve her şerde bile hayır olduğunu bildiğim için ona kızamıyorum ve hakkımı helal ediyorum.

Size biraz da Amerikan sağlık sisteminden bahsedeyim. Ülkede kapitalist sistem egemen olduğu için her fert kendi sağlığından sorumlu ve sağlık hizmetlerine erişimi gelir düzeyi belirliyor. Devlet hasta olduğunuz için size bedava ilaç vermiyor. Test olmak bile ücrete tabi. Sadece benim de birkaçında görev yaptığım bazı vakıf ve dernekler bedava test imkanı sunuyor. Yoğunluktan dolayı test neticeleri için de çok uzun zaman beklemeniz gerekebiliyor. Devlet sizin kimden almış veya kimlere bulaştırmış olabileceğinizi araştırmıyor. Sağlık sigortanız yoksa işiniz zor. Seattle’daki bir koronavirüs hastası 62 gün hastanede yattıktan sonra taburcu olduğunda 1,1 milyon $ hastane faturası ile yüzleşmiş.

Türkiye ise sosyal devlet olduğu için halkını korumakla birinci derecede mükellef. Covid-19 hastalarını takip ediyor, bedava sağlık hizmeti sunarak tedavide para sorununu ortadan kaldırıyor ve böylece sağlık hizmetine kamu müdahelesinin güzel bir örneğini sunuyor.

Ama her zaman söylediğim gibi eğer bir hizmet yapılmışsa onun parasını birileri öder. Amerika’da meşhur bir deyim vardır: “There is no such thing as free lunch!” Yani bedava bir şey yoktur hayatta. Amerika’da sağlık hizmetlerinin karşılığını şahıslar öderken Türkiye’de devlet ödüyor. O yüzden Türkiye’de vergi oranları daha yüksek Amerika’ya göre. Sizce hangi sistem daha iyi?

YouTube kanalıma abone olmayı unutmayınız. https://www.youtube.com/channel/UCEoIZX8VhfePNEQZ8d_cHQg

Yeni yazılarımdan haberdar olmak için https://twitter.com/mehmet_y_ulutas hesabımı takibe alabilirsiniz.

Please follow and like us:

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

error

Enjoy this blog? Please spread the word :)

  • Follow by Email
  • Facebook
  • Twitter